run

run nədir, İngiliscə nə məna gəlir, Türkcə run nə mənasıdır? İngiliscə - Türkcə

adj. kaçak
————————
n. koşu, koşma, yarış, sefer, seyir, gezinti, kaçamak, talep, kaçık, çorap kaçığı, rağbet, otlak, kümes bahçesi, verim, gösterim, süre, devam süresi, sürü, balık sürüsü, çoğunluk, maden damarı, dere, çay, akış
————————
v. koşmak, kaçmak, tabanları yağlamak, geçip gitmek, yarışmak, yarışa katılmak, aday olmak, adaylığını koymak, gitmek (gemi), sürü halinde gitmek, işlemek, gidip gelmek (arasında), akmak, geçmek, uzanmak, sızmak, erimek, geçerli olmak, yürürlükte olmak, koşarak geçmek, aday göstermek, çarpmak, koşturmak, otlatmak, işletmek, çalıştırmak, yönetmek, kullanmak, sürmek, yayınlamak, taşımak, kaçakçılığını yapmak, göstermek (film), oynatmak
* * *
1. çalıştır
2. çalış (v.)
3. koşu (n.)
* * *
1. present participle - running; verb
1) ((of a person or animal) to move quickly, faster than walking: He ran down the road.) koşmak
2) (to move smoothly: Trains run on rails.) gitmek, çalışmak
3) ((of water etc) to flow: Rivers run to the sea; The tap is running.) akmak, dökülmek
4) ((of a machine etc) to work or operate: The engine is running; He ran the motor to see if it was working.) çalışmak, işlemek
5) (to organize or manage: He runs the business very efficiently.) yönetmek, idare etmek
6) (to race: Is your horse running this afternoon?) yarışmak, koşmak
7) ((of buses, trains etc) to travel regularly: The buses run every half hour; The train is running late.) çalışmak, işlemek
8) (to last or continue; to go on: The play ran for six weeks.) sürmek, oynamak
9) (to own and use, especially of cars: He runs a Rolls Royce.) kullanmak, sürmek
10) ((of colour) to spread: When I washed my new dress the colour ran.) çıkmak, boya vermek
11) (to drive (someone); to give (someone) a lift: He ran me to the station.) (arabasıyla) götürmek
12) (to move (something): She ran her fingers through his hair; He ran his eyes over the letter.) dolaştırmak, gezdirmek
13) ((in certain phrases) to be or become: The river ran dry; My blood ran cold (= I was afraid).) olmak
2. noun
1) (the act of running: He went for a run before breakfast.) koşma, koşu
2) (a trip or drive: We went for a run in the country.) gezi, dolaşma
3) (a length of time (for which something continues): He\'s had a run of bad luck.) süre, dönem
4) (a ladder (in a stocking etc): I\'ve got a run in my tights.) kaçık
5) (the free use (of a place): He gave me the run of his house.) kullanma
6) (in cricket, a batsman\'s act of running from one end of the wicket to the other, representing a single score: He scored/made 50 runs for his team.) sayı
7) (an enclosure or pen: a chicken-run.) çevrili açık alan

- runner
- running

3. adverb
(one after another; continuously: We travelled for four days running.) üst üste
- runny
- runaway

- rundown

- runner-up

- runway

- in, out of the running

- on the run

- run across

- run after

- run aground

- run along

- run away

- run down

- run for

- run for it

- run in

- run into

- run its course

- run off

- run out

- run over

- run a temperature

- run through

- run to

- run up

- run wild

v.çalış:n.koşu

/ran/ e. koşmak; çabuk gitmek, çabuk yürümek, seğirtmek; koşturmak, yarıştırmak; (taşıt, vb.) hızlı gitmek, hızla ilerlemek; çalıştırmak, işletmek; çalışmak, işlemek; işlemek, gidip gelmek, hareket etmek, kalkmak; (sıvı, kum, vb.) akmak, dökülmek; (musluktan, vb.) akıtmak; erimek, yayılmak, dağılmak; uzanmak, sürmek, devam etmek, gitmek; (araba) sahibi olmak, kullanmak; kon. (arabayla, vb.) bir yere bırakmak, götürmek; kaçakçılığı yapmak; yönetmek, işletmek, idare etmek; yürürlükte olmak, geçmek, geçerli olmak; (film, oyun, vb.) sürekli oynamak, afişte kalmak; (in/for/against ile) aday olmak, adaylığını koymak; sökülmek, kaçmak; yazılmak, söylenmek, denilmek; geçmek, geçip gitmek, akmak; dolaşmak, akmak; geçmek, yarıp geçmek; (tehlikeye, borca, belaya, vb.) girmek; gezdirmek, dolaştırmak ¤ a. koşma; koşu, yarış; gidilen ya da koşulan mesafe, yolculuk; balık sürüsü; akış, seyir, cereyan; istek, rağbet; serbestçe kullanma ya da dolaşma; çeşit, sınıf; art arda geliş, devam; çay, dere; (çorap) kaçık, kaçan yer; çevresi kapalı hayvan barınağı at the run koşar adım get a run for one's money semeresini görmek in the long run zamanla, sonunda, eninde sonunda in the short run kısa vadede on the run ayaküstü run a business bir işi yönetmek, çekip çevirmek run across -e rastlamak, ile karşılaşmak run after peşinden koşmak run aground karaya oturmak Run along! kon. (özellikle çocuklara söylenir) Hadi bakalım, kış kış run around like a chicken with its head cut off deli dana gibi dolanmak run around with birlikte dolaşmak run around (with/together ile) birlikte gezmek, dolaşmak, çıkmak, takılmak run away with alıp götürmek, çalmak, aşırmak; (aşığı) ile birlikte kaçmak; (yarışı) kolayca kazanmak, yenmek; -e mal olmak; kontrolden çıkarmak, sinirlerini bozmak; ... fikrine kapılmak, kolayca inanmak, kendini inandırmak run away kaçmak, kaçıp gitmek run book biliş. işlem kitabı run chart biliş. uygulama çizelgesi, işlem çizelgesi run counter to taban tabana zıt olmak run diagram biliş. işlem diyagramı, uygulama çizeneği run down (arabayla) çarpmak; arkasından koşup yakalamak; araştırıp bulmak, arayıp bulmak; hakkında kötü konuşmak, yermek, eleştirmek, aşağılamak, küçümsemek; (pil, saat, vb.) bitmek, durmak; (iş, vb.) yavaş yavaş durmak run duration biliş. uygulama zamanı, işlem süresi run for election/office seçimler için adaylığını koymak run idle boşa dönmek, avara çalışmak run in (motoru) alıştırmak; kon. yakalamak, tutuklamak run into a stone wall çıkmaza girmek run into debt borca girmek run into each other çarpışmak run into the ground aşırı çalışmaktan yorulmak/yormak run into the jaws of death eceline susamak run into (arabayı) -e çarptırmak; (araba) -e çarpmak; kon. -e rastlamak, ile karşılaşmak; (miktar, vb.) -e ulaşmak, -i bulmak run off kaçmak; akıtmak; yayınlamak, basmak run on a shoe-string az parayla işletmek run on devam etmek, sürmek; (zaman) geçmek; durmadan konuşmak; (düşünce, konuşma, vb.) ile ilgili olmak run out of -i tüketmek, bitirmek, bitmek, tükenmek, -siz kalmak; kon. -i (bir yerden) sürmek, dışına çıkarmak, zorla göndermek, kovmak run out on -i yüzüstü bırakmak, terk etmek run out tükenmek, bitmek, suyunu çekmek; (süre) bitmek; -si tükenmek, -siz kalmak run over (su, vb.) taşmak; (arabayla) ezmek, çiğnemek; prova etmek, tekrarlamak run phase biliş. uygulama aşaması, işlem aşaması run short eldekini tüketmek, kıtlığını çekmek, azalmak, kısalmak run the chance/danger of ... riskini göze almak, riskine girmek run the risk of göze almak run through içinden koşarak geçmek; çabucak göz gezdirmek, gözden geçirmek; tekrarlamak, prova etmek; harcamak, yiyip bitirmek, çarçur etmek; (kılıç) saplamak; sokmak, arasından geçirmek, batırmak; batmak, arasından geçmek run time biliş. işlem zamanı, geçiş süresi run to seed tohuma kalkmak run to -i karşılayacak gücü/parası olmak; (para) -e yeterli olmak, -i karşılamak; -e eğilimi olmak, -e kaçmak run up (bayrak) çekmek; dikivermek, uyduruvermek; (borca, vb.) girmek; (fiyat, vb.) yükseltmek run up against göğüs germek run wild cirit atmak run with the hare and hunt with the hounds tavşana kaç tazıya tut demek


İngiliscə - Türkcə lüğətdə İngiliscə run sözünün Türkcə mənası nədir? İngiliscə dilindəki run sözünün Türkcə dilindəki mənasını yuxarıda oxuya bilərsiniz.

Was this article helpful?

93 out of 132 found this helpful